11 Ekim 2011 Salı

"Söz konusu renk vişne çürüğü olsaydı, her şey çok daha farklı olabilirdi Marcel."

Aslında Tarlabaşı'nda bir evimiz olmalı seninle... Yoo, hayır. Duvarları beyaz olmamalı elbette.Bordo olmalı mesela. Hem sen, bordoyu yalnız bir kadın elinde sevmiyorsun. Yani duvarların bordo olmasında herhangi bi'sakınca yok. Yani duvarların bordo olması seni incitmez diye düşünmekteyim.

Hem bi'duvara bakıp da gözyaşı dökmezsin değil mi? Ancak beyaz olması gerekir bir duvarın senin tek gözünden bi'damla yaş gelebilmesi için. Bi'de tablo gerek! Bi'an unutmuşum, kusura bakma. Alırız. Beyoğlu'nda bi'çok gar posteri bulabiriz pekâlâ.

Orada sevdiğin insanlari hayal edersin; önce anneni tabii ki, sonra kardeşini ve sonra elbette beni görürsün her sabah uyandığında. Mutlaka bi'pencere vardır elbet o posterin bir kenarında. Seni sevenlerin, seni tanımıyormuş gibi anlamsızca, hiç ama hiç konuşmadan bakabileceği, sade bi'pencere...

Korkarsın elbet, her uyandığında o pencereyle karşılaşmaktan.Kahveni koyarsın, belki içeride bi'kadın yatar.
Sana kahve yapmaz o kadın ama. Çünkü nasıl sevdiğini bilmez.
Ya da sorsa bile, kahve yapmasına izin vermessin sana.

Geceden kalan içkinden bi'yudum almak istersin.
Ama bi'an annen gelir aklina. Almazsın o yudumu. Annene gitmek istersin.
Yatağının altına gidip bakmak istersin o an,
sakladığın biralar orada duruyor mu diye kontrol etmek istersin.
Ama içeride bi'kadın yatıyordur belki. Göndermek istersin.

Bi' an evinde, kendini her şeyini kaybetmiş hissedersin.Oysa senin evindir orası.Ama sen, o yatağın altında hiçbir bira şişesinin saklı olmadığını hatırladığında, o evden çıkıp gitmek istersin.Annen uyanmış, babana senden bahsediyordur kahvaltı masasında. Hissedersin. Kendinle bu konuyu uzun zaman konuşmazsın.

Sonra kardeşinin küpeleri diye hatırladığın bir çift küpeyi anımsarsın. Onlar kardeşinin küpeleri değildir aslında. Benim de olmamıştır. 
Kardeşine sarılmak istersin o an ve sarılırken saçlarının arasından parmaklarının ucuna bir çift küpe takılsın diye ağlarsın. Onlar onun küpeleridir çünkü, gerçekten onundurlar, ve o küpeleri herhangi bi' gün herhangi bi' yerde unutsun diye dua etmeye başlarsın.

Ben gülümserim. Küpelerden hiç hoşlanmadığımı ve tek kullandığım takının ihanetlerin olduğunu bilmeni isterim. İnanmazsın elbet buna. Zira bütün kadınlar küpe takmaktan hoşlanırlar. Ama ben hoşlanmam. Sen buna da inanmazsın.

Ta ki o bordo rekli duvarları olan evimizde uykun gelene kadar; yatak odasına girersin. Sen, aynaları da çok sevdiğimi sanırsın, ve bu yüzden hiç aynasız bir yatak odası hazırlamış olabileceğime de inanmazsın. İster istemez gözün ilişir, hemen yanı başında duran makyaj masasına ; orada en güzel takılarımla karşılaşırsın, ve sen geldiğinde o odada bi' ayna olmasına neden gerek kalmadığını anlarsın.

İşte bu yüzden sen oradayken ben, o odaya asla girmem. Söyledim ya; aynaları sevdiğimi sanırsın sen, ama sevmem, ve o odada ne zaman uykuya dalmak istesen, içinden devamlı tekrarlarsın :
"Aynıyız biz, birbirimize aynayız biz.İşte bu yüzden beraber olamayız biz."

Sen, çok sıcak olduğu bahanesiyle, gidip salonda yatarsın, ben kızmam.Önceki gece yanımda uyuduğun ve aynı cümleyi çok fazla tekrarladığın için içinden, çok yorulduğun ve bağırmak isteyip de sustuğun için, kızmam. Sen kendi ayağını sallayarak uyutmaya calışırsın kendini, ben alınmam. Çünkü insanın kendi kendini sallayarak uyutmaya çalışması nedir bilirim, yadırgamam.

Sen uyursun, uyanırsın, ben hiç uyumam.
Hiç uyumadığım zamanlarda seni daha çok severim, bazı zamanlar sen de hiç uyumazsın. O zaman seninle konuşmam gerekir; seni bırakmam, sana küfretmem, kendi yüzüme tükürmem gerekir.

Sen dizimde yatarsın, sigaranı benim yakmam gerekir.
Elbette saçlarınla oynamam ve sonra boynuna bir bıçak saplamam gerekir. Böylece bakışların daha güzelleşir. Saçların bu kadar kuru olmaz, uçları ıslanır. Ama bilirim; şah damarına gelmeden, mutlaka boynunda çok güzel bi' yerle karşılaşırım ve o bıçak yine bana saplanır, ben konuşmam.
Çünkü ikimiz de biliriz; senden daha çok bana yakışır saçlarımın uçlarının ıslak olması, biraz kana bulanması.

Ha bu arada, bordo rengini neden sevmediğinin hiç muhakemesini yaptık mı biz seninle ?

Kan, ancak kuruduğu vakit bordo bir oje kadar güzel durabilir bi' kadın elinde,
bi' adamın bedeninde 
ve hiçbir katil başka bir katilin öldüremediği bi' kurbanında farkettiği kurumuş kanla tatmin olmaz.
O bıçağı saplamak isterken boynuna, o kurumus kanı gördüm ben,
seni gerçekten öldürmeye kıyamadım ben.
Teşebbüs edip de yapamadım demiyorum bak, iyice anlamaya calış ;
yaşıyorsun sen! "O" seni öldürmeye kalktı ama yaşıyorsun sen!
Sadece kuru kanın var hala üzerinde.
Bu demektir ki, öldürülememiş bi' kurbansın sen.
Ve aslında ben, 
senin düşündüğün gibi katilin olmak istemem.
Yalnızca boynunu seviyorum.
Boynundaki o kuru kanı seviyorum.

Şimdi bunların hepsini unut ve
Tarlabaşı'ndaki o yüksek tavanlı evde oturduğumuzu hayal et şimdi seninle.
Duvarlar elbetteki kanının renginde, 
ve sence neden bu ev Tarlabaşı denen muhitte?
Çünkü bütün bunlar,
o sokaklar ve orada yaşayan insanlar kadar 
gerçek.

Unutmadan,
o evin içinde;
sana olan sevgim,
nefretim,
anneliğim,
kadınlığım,
çocuklarımız gizli,
bulabilirsen bir evden diğerine asabilirsin hepsini sırayla,
bütün İstanbul izler uzaktan
hep orada asılı durduklarına inanırlar.
Ama bilirsin bitmez sana olan nefretim,
sevgim, anneliğim, 
ve sana vermek istediğim çocuklar
Her gün uyandığında birini asarsın,
ben başka bi' yerde olurum muhtelemen,
kapıyı çekip gitmiş olurum başka bi' evden.

Duvarları beyazdır, anımsarsın
ve kardeşin gelir aklına birden,
sevdiği adam ona bunu yapmasın diye tanrıya yalvarırsın.
Ben, kapıyı çekip gitmiş olurum başka bir evden.

Duvarları bembeyazdır, hatırlarsın.

26 Şubat 2011 Cumartesi

''Sana Geldim.''

Geldim-Buradayım-
Kafam karışık sanıyormuşum-
değilmiş, sana gelmişim bilmiyormuşum-
farkında değilmiş hiçbir yanım-
karışık aklımla sana gelmişim-anlayamıyormuşum-
Bak buradayım-Hemen gelmek istemedim ama eskisinden farklı-Nasıl olsa yoksun artık-
Biraz dolaştım-Alakasız Bloklarda-Saçma sapan dolaştım işte-
seneler once ilkbahar günündeki gibi hava garip!
Çünkü ben buradayım.Sana geldim. Neredesin?
Biliyor musun yine ilkinde bulamadım sokağı.
Kafam güzel değil- hep kafamın ilk adımda karışması güzel-
kafam değil güzel olan -
bunun hep böyle olması güzel-
yanlış sokağa girip sana dçnmem güzel-her defasında!

Evet durdum! Ama yanlış Blok önündeyim , sen yoksun ya ,
yanlış bır Blok'un tam onündeyim.Bir sonrakine gıtmem gerek aslında ama yapamıyorum henuz .Arabayla olmuyor böyle- en iyisi ineyim! Biraz sana doğru yürüyeyim-
ama nereden gülümsüyorsun ki göremiyorum-
pencereden bakmıyorsun aşağı-ben seni görmeden sesin de gelmiyor kulağıma -kapıda da değilsin -
neden bu merdivenler boş-
aslında boş olmalarını severdim bazen!-
sen içerdeyken onlar boş olmalılar ki ben sana yalnız geleyim-
eğer merdivendeysen ! kanıma karışır heyecanın, ellerime bulaşır
telaşın ,hızlı hızlı çıkarken -ellerimi sımsıkı tutarken-
ben yalnız adımlarımı da seviyordum bak çok net hatırladım -
senin sesin yukarıda sana gelirken yalnız olmayı da seviyordum hatırladım!
-sesin nerede -kopek sesleri mi örttü gülüşünü duyamıyorum-
yukarı çıktım L.de yok ,
kapıda beni karşılasın-ilk öpücüğüm de yok -duvar yeşil,hemde boylu boyunca yeşil-
hep böyle yeşil olmak zorunda mı - değirtirseler ya rengini- dış kapı da küçük -hep boyle küçük hep boyle dolanbaçlı mı olmalı sana geliş yolum-
merdivenler dedim ya -yukarıdayım-buna inanabılıyor musun! sen yoksun - ben yokum - kimse yok
-ama ben yukarıdayım!-
kapı aralık değil - ama-içeride birileri var galiba - tanımıyorum- sende tanımıyorsun-
onlarda bizi tanımıyor-
çalsam kapıyı ''buyrun kime bakmıştınız?'' diyecek biri dikilebilir karşıma -
yabancı bunlar -kim bunlar -görmek istemiyorum-çıksınlar!

bılıyorum ben hep sevdıklerime gıderken yolları kaybediyorum- sana geldim şimdi-yolu kaybettim ama geldim!-
sonunda yine geldim- kendimi kaybettim,
çünkü kendimi de sevdıklerım kadar sevdiğimi sanıyorum,
kendime gelmek isterken kendımı kaybettım biliyorum, yola çıksana!
hava soğuk değil üzerime bir şey getirmene gerek yok ,
yalnızca bu kapıdaki
tüm saklı kalmış
heyecanlarımı göstereceğim sana!

 18 Subat '10